26 Mayıs 2009 Salı

Sessiz Güveler

Yolda giderken rastladığımda çok sözüpek ve taşerondu kendisi. Neden böyle olduğunu sorduğumda beynimdeki ur yüzünden dedi. Melodiler vardı elinde ve sayıca benden üstünlerdi. Hep öyle olmuşlardı. Kendimden soğudum bir an melodileri görünce. Nereye götürüyorsun elindekileri diye sordum. Bir fahişeye diyince garipsemedim. Fahişelerin onlara ihyaçları olduğunu bilirim. Cebinden bir kutu çıkardı ve bana verdi. Sorgulamadan aldım elinden, sonra açarım dedim. Bakıştık biraz. Gözlerinin şehla olduğunu yeni farketmiştim. Yeniymiş. Zaten kaç aydır tanıyordum ki onu. Şehla gözlerini elimdeki kutuya yöneltti. Neden açmıyorsun diye sordu. Eve gidince açarım sürpriz olur dedim. Tamam bir an önce evine git o zaman dedi. Sonra da bana yorumunu taşıyan bi güvercin yolla. Kafamı salladım.

Görüşürüzleştikten sonra aynı yönlere ama farklı açılardan yürüdük. Arayı açmak için hızlandım. Hızlandıkça hızlandım. Etrafım flulaşmaya başladı. Durabildiğimde papatyalar içinde buldum kendimi ve dört beş adet boyumu aşmayan gökdelen. Birinin içine yavaşça kafamı soktum. Binlerce küçük ressam vardı içerde ve büyük bir uğultu. Çıt çıkaran yoktu. Hepsi önlerinde poz veren nerdeyse birbirinin kopyası güzel göğüslü modelleri çiziyorlardı. Hafif bir ter kokusu vardı içerde. Hoş bir ter kokusu. Aralarında güzel çizen de vardı kötü çizen de. Zaten o da belli olduğu kadar. O kadar küçüklerdi ki ressamlar ve tualleri.

Kafamı tekrar papatya kokulu havaya çıkardım. Bir an ter kokusunun çiçek kokusundan güzel olduğunu düşündüm. Cebimdeki kutuyu farkettim sonra. Çıkarıp kutuyu açtığımda güvemsi bir kaç yaratık dışarı uçtular ve çok geçmeden gözden kayboldular. Ayaklarımın sızladığını hissettim. Evime dönmek, yatağıma yatmak istedim. Ayaklarım dermansız, yolumu bulmaya çalışırken papatyalar arasında bir tahta gözüme çarptı. Çaresizdi ilk bakışta, papatyalar arasındaki çirkin bir tahta ne kadar çaresizse o kadar. Yanına yaklaşınca çaresiz tahta benim çarem oldu.

Tahta aşağıya doğru uzanan bir merdivendi ve ben o merdivenden iniyordum şimdi. İkinci basamaktan inmiştim ki sıcak asfaltın sızlanan ayağıma temas ettiğini hissettim. Karşılaştığımız yerdeydim tekrar ve yine karşılaşacaktık, geliyordu yine. Elinde bu sefer daha çok melodi vardı. Güldü. Tekrar merhaba dedi. Karşılık verdim. Elindekilere iliştiğimi görünce gözlerimin, fahişeler bu ara çok nazlılar dedi. Kendine iyi bak dedim. Aynı yöne ayrı açılardan yürüdük.


mert

2 Mayıs 2009 Cumartesi

karınca

birleşikten uzak taşlar
çekirdek kabukları üstünde.
mızıkanın boş sokaktaki yankısı
ve bir çocuk parkının içinde
külvari bir karafatma.
nefes, mızıka ve ayak sesleri
parmaklar ellere düşman
parmaklar aynı zamanda dudak
ve gölgede koşan hayvan
bir ihtiyar kadar sessiz.
araba ve havlamalar
aklımı karıştırıyor.
ve çalılar haykırdığında
karıncanın tam üstüne basan bir papaz
mendebur bi papaz.
parmaklıklara yaslanmış
kendinde değil
taşlar ve bir paket sigara dışında.




mert